Ana içeriğe atla

Karantina Günleri

Evde gerçekten de çok sıkıldık. Bir kısmımız işe gitmek zorundayken, bir kısmımız da eve hapis olmuş durumda. Özellikle 65 yaş üstü. Evde kalmak ne kadar da zormuş. Herkes bunaldı. Hergün vaka sayılarını takip ederken, artık bir kesim sayıların yüzüne bile bakmıyor, merak etmiyor. İç dünyamız sıkıştı. Eskiyi, normal diye adlandırdığımız günleri özlüyoruz. Herşey normale dönsün şunu yapıcam, bunu yapıcam diyoruz. Diyoruz ama bir yandan da gerçekten bir daha o eskiyi ne zaman yaşayacağız diye geçiriyoruz içimizden. Tabii uzmanların yaptığı 1-2 sene normale dönemeyiz açıklamaları, haydi açıyoruz restorantları haberleri kafamızı belkide allak bullak ediyor. Ne yaşıyoruz? Nasıl baş ediyoruz? Muamma. Sadece akışına bırakıyoruz, biraz olanları anlamlandırmaya çalışıyoruz, yetkililerin ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyoruz. Bir bakmışız gece olmuş, yatma zamanı. Günler mart ayı kadar yavaş geçmiyor kanımca. İlk şok büyüktü. Hiç yaşamadığımız, bilim kurgu filmlerinden çıkma sahneler, söylentiler. Sonrasında yavaş yavaş kabullendik durumu. Evde oturmamız lazım yoksa geçmez bu illet. Otur otur ama birisinin seni zorla evde oturtma fikri de acayip. Biri sana haftasonları dışarı çıkamayacağını, çıkarsan cezai uygulama yapılacağını söylüyor. Bir yandan aba altından sopa gösteriyor, bir yanda da çok iyi gidiyoruz, biz bu virüsü yeniyoruz diyor. Kafalar yine allak bullak. Duygular ise karmakarışık. 

Düşünüyorum ne hissediyorum ben diye. Sıkıldım, o çok açık. Bunaldım. O da çok açık. Kendimi yalnız hissetmiyorum. Çünkü biliyorum herkes benim gibi yaşıyor bu süreci. Tabii herkes kendi imkanları dahilinde. Herkes benim gibi sıkılmış, bunalmış hissediyor. O yüzden kendimi yalnız hissetmiyorum. Yakınlarımla konuşuyorum. Anneler kendini yetersiz hissediyor. Bunu duyduğuma gerçekten üzülüyorum. Oysaki yetersiz anne yoktur, elinden geleni yapan anne vardır ve biliyorum annelerin hepsi elinden geldiğini, hatta fazlasını yapmaya çalışıyor. Onlar da çok bunaldı. Düşünüyorum ne kadar zor işleri. İşe giden kadınların işleri her zaman zordur. Hele hele çocukları daha küçükse. Kadın işe gider, çalışır ama aklı evdedir. Eve gelir, ev işi yapar, çocukları ile vakit geçirmek ister, dinlenmek isterler. Sonuç yorgunluk. Şimdi daha da zor çünkü bunların hepsini aynı anda yapmak zorunda hissediyor. Bir yandan evden çalışmaya devam etmek, bir yandan bacağından çekiştiren çocuk, bir yandan evde günlük yapılması gerekenler. Düşüncesi bile beni biraz daha bunaltıyor. Oysa onlar da yalnız değil. Düzen alt üst oldu. Yeni düzen karmaşık, üstesinden gelmesi zor ve bunaltıcı. Yalnız değiller çünkü sadece bir iki anne bunları hissetmiyor. Çoğu bunu yaşıyor ve böyle hissediyor. 

65 yaş üstü için de üzülüyorum. Onlar da çok bunaldı. İlk 65 yaş üstüne yasak geldiğinde ailemdeki 65 yaş üstünü aslında nasıl tiye aldığımı hatırlıyorum. Bunun için de şuan üzgünüm. Bu kadar süre evden çıkmaları yasak olacağını hiç düşünmemiştim. Onlar için bu kadar zor olacağını da düşünmemiştim. Oysaki başlarda cengaver gibi ortalarda geziyorlar diye kızıyordum. Şimdi daha iyi anlıyorum birine birşeyi zorla yaptırmanın, insanda nasıl bir karşı hareket yapma ihtiyacı yarattığının. Evde onlar da çok sıkıldı, çok bunaldı. Hepimizin temiz havaya ihtiyacı var oysaki. Hem fiziksel hem de ruhsal sağlığımız için. Onların bu süreçte belki bizden de fazla ihtiyacı var. Markete gitmeleri yasak. Yürümeleri yasak. Spor yapmaları yasak. Torunları ile çocukları ile görüşmeleri yasak. Komşularına gitmeleri yasak. Hava almaları yasak. Tabii çocukları da onlar için çok endişeli. O yüzden duble yasak herşey. Devlet izin verse çocukları vermeyecek. Çocuklarından uzakta yaşayanlar için biraz daha çare var. Yaptıkları ufak tefek yasak delmelerini gizlemek en büyük çabaları. Oysaki onlar da haklı. Artık onların da ihtiyaçlarının karşılanmasına ihtiyaçları var. 

Çocukları da unutmamak lazım. Küçükleri zaptetmek çok zor. Enerjikler. Harekete ihtiyaçları var. Hiç alışık olmadıkları bir durumla karşı karşıyalar. Virüs diye bir kelime öğrendiler. Korkulması gerektiğini biliyorlar. Dikkatli olmaları gerektiğini de biliyorlar ama yaşları itibari ile bunlar onlar için anlamlı mı? Pek zannetmiyorum. Sadece onlara söylenenleri özümsemeye çalışıyorlar. Çok bunaldılar çok. Enerjilerini nasıl atacaklarını onlar da bilmiyorlar. Anneleri, babalarından yardım bekliyorlar ama anne babalar da zaman zaman çaresiz. Hiçbirimiz alışık değiliz ev ahaliyle bu kadar uzun süre evde olmaya. Eski normalimizde gün içinde herkes şehrin bir köşesine dağılır, akşamları tekrar bir araya gelirdi. Şimdi ise sürekli yan yana, sürekli beraber. Zor. Çok zor. Hepimiz için çok zor.  Peki daha büyük çocuklar için hayat çok mu kolay. Sanmam. Belki içlerine atıyorlar, sessiz kalıyorlar, belki de haykırıyorlar. Sonuç olarak onlar da zorlanıyorlar. 


“Zor dostum zor.” Telefonlar böyle kapanıyor artık. Peki umut yok mu hiç? Var. Belki de en çok umut hissediyorum. Karamsarlığın yanında iyimserlik de var. Burada işte tezat duygular işin içine giriyor. Sıkılmış olduğum kadar evde kalmaktan, yorgunluğumu atmış olmaktan mutlu olmam da var. Üzgün olduğum kadar yaşanan zorluklara, kayıplara, mutluyum da yaşadığım arınmadan, sadeleşmeden, farkındalık kazanmaktan, zoru başarmaktan, kendim olabilmekten, baş edebilmekten. Ama yine de en çok umut var içimde. UMUT.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aç Değilim ama Yine de Yemek Yiyorum...

- Sıkıntılı olduğumda yemek yiyorum. - Moralim bozulunca buz dolabına yöneliyorum. - Yemekten önce sıkıntılı oluyorum. - Stesli zamanlarda yemek yemek beni rahatlatıyor. - Yemek yedikten sonra kendimi suçlu hissediyorum. - Aç değilim ama yine de yemek yiyorum. Siz de yukarıdaki durumları yaşıyorsanız eğer, bu yazı sizin için... Aç olmadığınız halde, mutlu, üzgün ya da sıkıntılı olduğunuz zamanlarda yemek yiyebilirsiniz. Fiziksel açlık  dışındaki nedenlerle yemek yeme aktivitesine “duygusal yeme” denir. Peki duygusal yemeniz olup olmadığını nasıl anlarsınız? Fiziksel açlık yavaş yavaş belirirken, duygusal yeme aniden olur. Fiziksel açlık bekleyebilir, duygusal yeme hemen giderilmelidir. Fiziksel açlıkla yiyorsanız doyduğunuzda durabilirsiniz ancak duygusal yeme ile yiyorsanız doymuş olsanız bile yemeğe devam edersiniz. Gerçekten açlık nedeniyle yemek yiyorsanız pek çok seçeğene açık olurken, duygusal yeme ile yediğinizde genellikle; pizza, çikolata,...

Cinsel Mitler

Cinsellik insan yaşamındaki en haz verici ve en temel gereksinimlerden biridir. Kişinin başka bir kişiyi bedensel ve ruhsal olarak tanımasına, kabullenmesine ve çok özel bir haz alışverişine olanak veren, en üst yakınlaşma eylemidir. Cinsellik de yemek yemek, giyinmek, temizlenmek gibi öğrenilmesi gereken bir eylem olmasına rağmen maalesef genellikle hakkında hiç konuşulmayan, yokmuş gibi davranılan bir konudur. Toplumsal bir eylem olduğu için; kültürel etkilere açıktır. Kuşaktan kuşağa aktarılan bilgiler kişilerin cinselliği yaşamasında önemli bir etkendir; çünkü kişiler bu bilgilerle neleri yapıp, neleri yapmamaları gerektiğini öğrenmiş olurlar. Öğrenilen, bir diğer deyişle aktarılan yanlış inanışlar kişilerin cinsel yaşamlarında sorun yaşamalarına ve dahası cinsellikte haz ve doyuma ulaşmalarına engel olabilir. İşte bu konudaki yaygın yanlışlara “cinsel mit” diyoruz. Yapılan araştırmalar sadece cinsellikle ilgili mitlerin öğrenilmesinin bile kişilerin yaşadığı cinsel sorunları az...

Travma Ve Akut Etkileri

Ruhsal travma dediğimizde bireyi yada yakınlarını etkileyen doğal afetler  (deprem, sel vb.) ile ortaya çıkan, insan kaynaklı (savaşlar, patlamalar, saldırılar, tecavüzler, iskenceler  vb) olusan ve kontrolümüz dışında ani gelişen (kaza, yakınlarımızın kaybı vb) olaylardır. Bu ve benzeri olaylara karşı bireylerin etkilenme düzeyleri farklılık gösterir. Dolayisiyla ruhsal travmayı olaylarla değil olayların yarattığı etkiler  ile tanımlamak daha doğru olacaktır. Ruhsal travma bireyin ruhsal ya da fiziksel  bütünlüğünü sarsan veya tehdit eden dehşet, çaresizlik, korku duygularının yoğun yaşanmasına neden olan olaylar ve yaşantılardır. Bütün bu yoğun duygular yaşantısal bazı sonuçlara ve günlük hayatımızda bazı zorluklara neden olur. Olayın tekrar tekrar zihnimizde canlanması ya da olayı veya bir kısmını hatırlayamama, rutin işlerimize adapte olmakta güçlük, yoğun duygusal iniş çıkışlar, travmatik olayı içeren kabuslar  ve  bunlara bağlı olarak uykusuzluk ya...