Bağımlılık Nedir?
Kişinin fiziksel ya da ruhsal sağlığında, mesleki ya da sosyal yaşamında sorunlara yol açsa da artan biçimde bir maddeyi kullanması ya da bir davranışı sürdürmesi haline bağımlılık denir. Kişinin içinde bulunduğu zihinsel ya da duygusal durumu değiştirme amaçlı bir maddeye ya da davranışa en yakın ifadeyle “aşermesi”(craving) söz konusudur.
Bağımlılık; genetik, fiziksel, psikolojik ve sosyal kaynakları olan bir beyin hastalığıdır. Kronik, aşamalı ilerleyen ve kimi zaman da ölümcül bir hastalıktır.
Nereden anlaşılır?
Kişinin aynı etkiyi yakalamak için miktarı arttırması, kullanımı ya da davranışı kestiğinde ya da azalttığında rahatsızlık yaratan fiziksel/duygusal belirtiler yaşaması, kendi kendine başarısız bırakma girişimlerinin olması ve kontrol kaybı söz konusudur. Kişi bağımlılık yaratan madde ya da davranışların hayatta kalmak için muhakkak gerekliymişçesine peşine düşmeye ve zamanını bağımlılığına odaklı programlamaya başlar. Tüm mantıksızlığa ve zararına rağmen bağımlılığını yaşamdaki diğer bütün önceliklerinin önünde tutar ve ciddi sorunlar yaşamaya başlar. Üstelik tüm bu sorunlara rağmen hatta bazen onları da meze ederek bağımlılığını sürdürür.
Bağımlılık bir zaaf mıdır?
Alanda yapılan araştırmalar bağımlılığın; iradesizlik, kişilik zaafiyeti ya da ahlaki bir takım yetilerin eksikliğinden kaynaklı olmadığını göstermiştir. Aksine, maddelerin uzun süreli kullanımı ya da davranışsal bağımlılıkların istikrarlı tekrarı sonucu beyin kimyasında yaşanan değişikliklerle kişi sağlıklı tercihler yapamaz duruma gelmektedir.
Örneğin; Madde kullanımı beyinde dopamin isimli keyif veren hormonun artması sağlar. Madde kullanırsa keyif alacağını bir kez öğrenen beyin kişiye bunu her fırsatta hatırlatır (özellikle eğlenmek istediğinde ya da mutsuzken). Ancak tekrarlayan her kullanımda dopamin beyinde biraz daha az salgılanır. Bu da kişinin her kullanımını bir öncekinden daha az keyifli hale getirerek madde miktarını ve sıklığını arttırarak o keyfi yeniden yakalamaya çalışmasına neden olur. Madde alımı tekrarlandıkça ve miktar arttıkça beyin dopaminin salınımını dengelemek için dopamini daha da az üretmeye başlar. Artık yemek, sohbet vb. gündelik yaşamdaki mutluluk veren etkinliklerde dahi dopamin salgılanamaz hale gelir. İşte bu durum bağımlı kişinin keyif almak değil yalnızca normal hissedebilmek için madde kullanmak zorunda olduğu kronik süreci başlatır.
Kendi başına bırakmak mümkün mü?
Bağımlı birçok kişi özel yaşamında, eğitiminde, işinde ya da sağlığında yaşadığı sıkıntılardan dolayı birçok kez kendi insiyatifiyle bırakmayı dener. Bireysel bırakma denemelerine rağmen istenilen sonuca ulaşamamanın iki temel nedeni vardır:
1 Beyindeki kimyasalların yeniden dengelenmesi oldukça zorlayıcı bir süreçtir. Kişiler bu sürecin fiziksel ve duygusal zorluklarıyla başa çıkamayıp eski alışkanlıklarına sıklıkla geri dönebilmektedir. Doktor gözetiminde detoks ve/ve ya düzenli ilaç kullanımı olmaksızın geri düşüşlerin önüne geçilememektedir.
2 Nüksü önlemek için tek başına ilaç kullanımı ya da detoks yeterli değildir. Kişiyi bağımlılığa yönelten kişisel ve çevresel etmenler değişmedikçe, ilaçlara rağmen hastalık nüks edebilmektedir. Psikoterapi bağımlı kişinin hastalığını kontrol altında tutabilmesini ve yaşamsal sorunlarla sağlıklı biçimde başa çıkabilmesini sağlar. Kişinin yaşama dair yeniden motivasyon kazanmasına yardımcı olur. Kişiye suçlandığı-dışlandığı sosyal dünya içerisinde belki de ilk kez yargılanmadan kendi olabileceği güvenli bir alan yaratır. Psikoterapinin yarattığı bu güçlü etkiyi kişinin kendi başına yaratması mümkün değildir. Derinlemesine bir iyileşme terapi ilişkisinin güven veren kucaklayıcılığıyla mümkündür.
İyileştikten sonra kontrollü kullanım mümkün mü?
Ne yazık ki kendi beynimizdeki hormon salınımına zihinsel olarak müdahale edebilecek kadar gelişmiş canlılar değiliz. Aynı tansiyon ya da şeker hastalığı gibi bir kez aktif hale geçen bir bağımlılık, yaşam boyu dikkatli olmayı gerektirir. İstisnai durumların ve kontrollü kullanıma izin veren ilaçlara paralel kullanımların dışında, bağımlılık geliştirmiş kişiler, bağımlı oldukları maddeleri ömür boyu diğer insanlar gibi kullanamayacaklardır. Beyin kimyası tedavi ile dengeye getirilmiş olabilir; ancak kullanım sürdürüldüğünde hastalığa karşı kişi tekrar savunmasız kalacak ve aynı kısır döngünün içine düşecektir.
Neden ben!?
Birçok genetik, psikolojik ve sosyal faktör bağımlılık geliştirmek için bazı insanları bazı bağımlılık türleri açısından diğer insanlara göre daha savunmasız hale getirmektedir. Kimse bağımlı olmak için bir şeylere başlamaz ya da aptallığından sürdürmez. İki kişi aynı maddeyi aynı miktarda kullanabilir ve biri bağımlılık geliştirip kontrolünü yitirirken öteki yaşamına aynı şekilde devam edebilir. Bu durum haksızlık gibi görünse de her kişi için bağımlılık yaratma potansiyeli taşıyan madde ya da davranış farklıdır. Herhangi bir sebeple bir bağımlılığınız aktif hale geçtiyse kendinizi diğer insanlarla karşılaştırmak ya da dünyada adalet aramak zaman kaybından başka bir işe yaramayacaktır. Bağımlılık bir hastalık olsa da iyileşmek bir seçimdir.
Değişim
Bir durum sizin için problem olmaya başladıysa, değişime ihtiyaç duyuyorsunuz demektir. Değişim ihtiyacı söz konusuysa birbiriyle çelişen düşüncelerinizin bir arada olması neredeyse kaçınılmazdır.
Birbirine karşıt düşünce ya da isteklerin zihninde aynı anda varolduğu bu durum yani ambivalans, bağımlı bir kişide, hastalığını sürdürme isteği ve iyileşme isteğinin bir arada bulunması şeklinde görülebilir. Kişi, bağımlılığının görece konforlu sularında kalmayı istemek ile bağımlılığının yol açtığı sorunlar yüzünden ondan kurtulmayı istemek arasında bocalar durur.
Zihinde çatışma yaratan bir diğer unsur ise; bağımlılık hastalığının baskın doğası ile kişiye dair özelliklerin karar verme sürecinde birlikte rol almasıdır. Bağımlılık manipülatif bir hastalıktır; kişiye her koşulda bağımlılığına öncelik vermesini dayatır. Bu sebeple, birçok bağımlı, çevresi tarafından sorumsuz, bencil ya da öfkeli olmakla suçlanır.
Örneğin, kumar bağımlısı bir kişi, çevresi tarafından; faturalar için ayrılan parayla bahis yaptığı için “sorumsuz”, bahis yapmak için çocuğunun veli toplantısına gitmediğinde “bencil”, bahis yapmasın diye onu ikna etmeye çalışan yakınıyla mücadele ederken “öfkeli” bir kişi olarak tanımlanabilir. Bu sıfatlar kimi insan için doğru olmakla birlikte; bağımlılığın ileriki aşamalarında olan bir kişi için bu davranışlar yalnızca bağımlılığının birer semptomudur.
Kişiye yardımcı olabilmek önce onu anlamaktan geçer. İyi anlaşılmamış bir problem için geliştirilen “geçici çözüm”, yeni problemler yaratmaktan öteye gidemeyecektir. Bu yüzden, henüz göz atmadıysanız, tedavi sürecine geçmeden önce “PROBLEM” bölümünü okumanızı öneririm.
İdeal bir tedavi nasıl olmalı?
Bağımlı olunan madde ya da davranışın doğası ile kişiye dair özellikler tedavi planlaması yapılırken birlikte ele alınır. Bu yüzden, her birey için tedavi aşamaları farklı ilerler. Bu farklılıkları iyi anlamak, iyileşmeye ve iyilik halini sürdürmeye yardımcı olan en iyi tedavi planını geliştirmek için önemlidir.
Bağımlılık tedavisi hangi aşamaları içerir?
İlk etapta, bağımlılığın türü (maddesel ya da davranışsal) ve kişinin bağımlılığın hangi aşamasında olduğu (başlangıç-orta-ileri/kronik) yürütülecek tedavi için belirleyici olacaktır. Bununla birlikte en genel hatlarıyla bir bağımlılık tedavisi aşağıdaki aşamaları içerir:
Tedaviye Yönlendirme:
Tedaviye yönlendirme tedavinin oldukça önemli bir basamağıdır. Kişi iyileşmeye dair istekli değilse, tasarlanan tedavinin başarılı olma ihtimali yok denecek kadar azdır. Bununla birlikte, kişi tedavi isteğini dile getirmese bile soruna dair çözüm arayışına girdiyse (kendi başına bırakma denemeleri vb.) ya da bağımlılığının yol açtığı başka sorunlardan şikayet ediyorsa (işini kaybetme vb.), bu durum iyileşmeye dair bir miktar istek duyduğuna işaret edebilir. Böyle bir durumda, zaman kaybetmeden yakınları tarafından psikoterapist ile görüşmeye yönlendirilmesi tedavi motivasyonu kazanması adına etkili olacaktır.
Kişinin yakınları, bağımlılığını fark etmiş ve tedavi için kişiyi yönlendirme isteği içinde olsa da; kişiyle nasıl konuşacağına ya da ne tip bir tavır takınacağına dair kararsızlık yaşayabilir. Kişiyle bağımlılığı hakkında yüzleşmek başlı başına bir endişe kaynağıdır. Böyle zorlayıcı durumlarda, nasıl bir konuşma yürütmenin daha uygun olacağının öncesinde psikoterapiste danışılması ya da konuşmanın psikoterapist eşliğinde yürütülmesi daha kontrollü ve güvenli bir yüzleşme imkanı sağlayacaktır. Çoğu zaman bağımlı kişinin tedavi olmayı kabul etmesi bu yüzleşmenin etkili biçimde yönetilmesi sayesinde gerçekleşir. Unutmayınız ki: “İyi bir başlangıç, yarı yarıya başarı demektir.” -André Gide
Detoksifikasyon (Arındırma):
Bazı maddelerin bırakılmasını takriben kişi şiddetli derecede rahatsızlık veren fiziksel ya da duygusal belirtiler yaşayabilir. “Yoksunluk belirtileri” ismi verilen bu belirtilerin yaşandığı dönem, bedenin alışık olduğu maddeyi yeniden talep ettiği başa çıkması oldukça zor bir süreçtir. Bu belirtilerin ortadan kaldırılması için detoksifikasyon yöntemiyle bedenin arındırılması hedeflenir. Aynı zamanda, uzun süreli madde kullanımı sonrası bedende bozulan dengenin yerine getirilmesi için de detoksifikasyon gereklidir. Maddenin bir anda kesilmesiyle önemli bedensel sorunlar yaşanabilir. Örneğin, alkol bağımlılığına bağlı yatışlarda, alkolün kesilmesiyle birlikte; yüksek ateş, bilinç dalgalanmaları, saldırganlık içerebilen aşırı hareketlilik ve sıvı kaybına bağlı sağlık sorunları vb. ölüm riski taşıyan durumlar söz konusu olabilmektedir. Bu bedensel belirtileri gidermek için tıbbi müdahaleler gerekir.
Her maddenin yoksunluk belirtileri birbirinden farklıdır ve şiddeti kişiye göre değişir. Bağımlıya özgü bir tedavi için psikiyatrist, hemşire, psikoterapist vb. sağlık uzmanlardan oluşan bir ekip iş birliği içinde çalışır. Detoksta kalış süresi bağımlının klinik ihtiyaçlarına göre psikiyatrist tarafından belirlenir. Psikiyatrist bağımlının genel sağlık durumunda bir problem görürse ilgili sağlık birimlerine yönlendirir.
Detoksifikasyon süreci tek başına bir tedavi değildir. Detoksifikasyon sonrası ilaç desteğini sürdürme ve psikoterapinin başlaması, nüks etme riskini azaltacaktır.
Bağımlılık Terapisi:
İlaç Desteği: Psikiyatrist tarafından kişinin genel sağlık durumunun takibi ve ilaç takibi yapılır.
Psikoterapi Desteği: Psikoterapist, psikiyatristle iş birliği içinde;
Detoksifikasyon sonrası süreçle başa çıkma,
Rehabilitasyon (yaşamsal koşulların yeniden düzenlenmesi)
Nüksü önleme (kaymayı önleme)
Motivasyon yaratma,
Duygularla başa çıkma
Kişiye özgü yaşamsal sorunlarla sağlıklı başa çıkabilme,
Travma çalışmaları
Bağımlı kişinin olası diğer hastalıkları konusunda destek,
Bağımlı kişinin ihtiyacına dönük kişisel gelişim çalışmaları,
gibi konularda terapi desteği verir.
Ayrıca gerekli gördüğü durumlarda aile görüşmeleri yapar ve psiko-eğitim faaliyetleri yürütür.
Ayaktan mı, yatarak tedavi mi?
Her iki tedavi biçiminin de avantaj ve dezavantajları vardır. Yatarak tedavinin yararlarından biri, günlük yaşama dikkati dağılmadan kişinin kendi iyileşmesine odaklanmasına fırsat vermesidir. Bir diğer avantajı, kişinin bağımlı olduğu kimyasala erişimi olmadığından, özellikle tedavi açısından kritik bir dönemi kontrollü biçimde atlatma şansı tanımasıdır. Yatarak tedavi programları, kronik seviyede kullanımı olan, ciddi ve tehlikeli yoksunluk belirtileri olan ya da dengesiz ve istismara açık bir çevrede yaşayan bağımlılar için güvenli bir ortam ve yirmi dört saat bakım sağlaması açısından önem taşır. Ancak, yatarak tedavi kişiyi yaşamdan tecrit ettiği için iş, eğitim ya da sosyal ilişkileri sürdürmede zorluk yaratması bakımından dezavantajlıdır.
Ayaktan tedavi, yatarak tedaviye göre daha az maliyetlidir. Kişi tedavi sırasında yakınlarından ve sosyal çevresinden daha çok destek alabilir ve yaşamın içinde kalmaya devam ederek sorumluluklarını yerine getirebilir. Aynı zamanda, ayık yaşam becerileri kazanmak ve bunları gerçek yaşamda deneyimleme fırsatı bulmak açısından ayaktan tedavi daha avantajlıdır. Yatarak tedavide kişiler öğrendikleri becerileri deneyimlemek için hastaneden çıkışı beklemek durumunda kalır. Bununla birlikte, ayaktan tedavi her bağımlı kişi için uygun değildir. Birçok kimyasala aynı anda bağımlı kişiler ya da bağımlılığa eşlik eden depresyon gibi başka hastalıklara da sahip olan kişiler için yatarak tedavi daha güvenilir bir yöntem olacaktır. Üstelik uyuşturucu ve alkole erişim sınırlı olmadığından, hele de kişi sosyal çevresinin baskılarına karşı gelemiyorsa, bağımlı olduğu maddelerden ayrı kalma zorluğu ayaktan tedavi programları için daha yüksektir.
Özetle, en etkili tedaviye kişiye dair birçok değişken göz önünde bulundurularak ve bağımlı kişinin maksimum yararı gözetilerek karar verilir.
Tedavi ne kadar sürüyor?
Tedavinin ne kadar süreceği bağımlılığın aşaması ve kişinin durumuyla bağlantılı olarak belirlenir. Tedaviye uyum, iyileşme motivasyonu ve olası nüksler tedavinin gidişatını etkiler. Bağımlı kişiyle yapılan değerlendirme görüşmeleri sonrası kişiye özel bir tedavi planı çıkarılır ve kişi tedavinin aşamaları hakkında bilgilendirilir. Genel olarak bütün bağımlılık türleri için ilk 3 ay oldukça kritiktir. Daha kısa süreli bir tedavi yüzeysel kalma ve nüks etme riski taşır.
Tedavi maliyetli mi?
Nasıl bir tedavinin uygulanacağı tedavi maaliyeti açısından belirleyicidir. Tedaviyi yürütecek ekip bağımlı kişinin durumuna en uygun yönlendirmeleri yapmak konusunda kişinin maksimum faydasını gözeterek iş birliği halinde çalışır. Bununla birlikte, tedavinin yapılmadığı ve kişinin bağımlılığının aktif halde devam ettiği süre boyunca, kişinin yaşadığı maddi ve manevi kayıplar tedavi maaliyetinin çok daha ötesindedir. Zaman ne yazık ki geri alınamaz; ancak bugün hakkınca yaşanabilir ve yarın kurtarılabilir.
İlaç tedavisi her bağımlılık için şart mı?
Duruma göre değişir. Özellikle başlangıç seviyelerindeki davranışsal bağımlılıklarda her zaman ilaç tedavisi uygulanmamaktadır. Bununla birlikte, nihai karar psikiyatrist tarafından bağımlı kişinin durumuna göre verilmektedir. İlaçların olası yan etkileri nedeniyle bazı kişiler tedavilerini yalnızca psikoterapi desteğiyle sürdürmek isteyebilmektedir. Buna rağmen, maddesel bağımlılıklar doğası gereği çoğunlukla ilaç tedavisini zorunlu kılmaktadır. Kişi fiziksel yoksunluk belirtileri yaşamasa dahi, aşerme (craving) gibi psikolojik yoksunluk belirtileri nüks etme ihtimalini ciddi miktarda arttırmakta ve tedavi sürecini zora sokmaktadır. Kişinin ayık yaşamına daha yumuşak bir başlangıçla adım atması, ayık kalma motivasyonunu sürdürmesi ve psikoterapiden daha fazla fayda sağlayabilmesi için ilaç tedavisinin psikoterapiye paralel yürütülmesi önem kazanmaktadır. Halihazırda bağımlılık tedavisinde hedeflenen, kişinin ilaçlara ve psikoterapiye ihtiyaç duymayacak hale gelmesidir. Bu sebeple, tedavi sürecini maksimum verimlilikle yürütmek adına tedavi neyi gerektiriyorsa onu yapmak kişi açısından uzun vadede daha çok fayda sağlayacaktır.
Çevremi değiştirmem şart mı?
Evet. Bağımlılık tüm yaşama yayılmış bir hastalıktır. Kişinin arkadaş çevresi, takıldığı yerler hatta beslenme seçimleri bile süreç içinde bağımlılığına odaklı belirlenmiş haldedir. Yapılan araştırmalara göre tedavi gördükten sonra kullanım deneyimlerinin yaşandığı bağlama geri dönen kişilerde kronik bağımlılık sürecine geri dönme ihtimali ciddi oranda yükselmektedir. Bu durum, zor olsa da detoks sonrası arkadaş çevresinden yaşanılan yere kadar radikal değişiklikler yapmayı ve insanlara sınır koymayı bereberinde getirmektedir. Unutmamak gerekir ki, eski alışkanlıklar; ancak yeni çevreler ile aşılır.
Peki ya gizlilik?
Bağımlılık terapisine giren birçok kişi için durumları duyulursa diğer insanların haklarında ne düşüneceği büyük bir korkudur. Durumun sosyal çevrelerinde duyulması ya da iş itibarına zarar verme ihtimali gibi konular endişe yaratabilir. Bireyin kişisel sorunlarının dedikodu malzemesi haline gelmesini istememesi gayet anlaşılabilir bir durumdur. Etik ilkeleri gözeten bir tedavi programı, daima tedavi gören kişi yani “danışan”ın bilgilerinin gizli tutulması konusunda yüksek bir hassasiyet gösterir.
Gerek psikoterapist gerek psikiyatrist ile danışanları arasındaki ilişki gizlilik prensibine dayanmaktadır. Bunun anlamı, danışan izin vermediği müddetçe yakınlarıyla dahi ona dair bilgilerin paylaşılmayacağıdır. Danışanın reşit olmadığı durumlarda danışana bildirilerek aileye tedavinin süreci hakkında bilgi verilir; ancak seans odasında paylaşılanlar sadece seans odasında kalır.
Benzer şekilde, danışanın yakınlarının da psikoterapistle paylaştığı bilgiler izinleri olmadan danışan ile paylaşılmaz.
Danışanın eğer durdurulmazsa kendisine ya da bir başkasına zarar vereceğinin bilindiği (planlanmış intihar ya da cinayet gibi yüksek risk içeren durumlar), çocuk istismarının söz konusu olduğu ya da diğer sağlık profesyonellerinden yardım talep edilmesi gereken durumlarda dışarıdan destek almak adına bilgi paylaşımında bulunulabilir. Tüm bu istisnai durumlarda dahi terapist gerekli yerlerle bağlantı kurmadan önce danışanı bu konuda bilgilendirir hatta birlikte paylaşmaya yönlendirir.
Psikoterapist ile danışanı arasındaki ilişki özeldir. Danışan belki de yaşamı boyunca kimseye açmadığı birçok bilgiyi terapisti ile paylaşır. Aradaki bu ilişki doğası itibarıyla danışanı savunmasız bir konuma sokar; dolayısıyla paylaşılanların gizli kalacağına dair güven vermek/ güvenilir olmak terapistin sadece ahlaki değil, aynı zamanda insani bir görevidir. Aradaki bu güvenin sağlam olması tedavinin başarılı olmasının ön koşuludur.
Bırakmasam da destek alabilir miyim?
Birden çok bağımlılığım varsa ne yapacağım?
O kadar çok sorunum var ki hangi birinden başlasam?
Bağımlı olmadan destek olmak
“Hiçbir bağımlı bağımlı olmak için başlamaz.”
Peki o zaman sizi diğerlerinden ayıran nedir?
Bir düşünelim:
“Hayatım boyunca çok şey denedim ama bağımlı olmadım, bağımlılık benim genlerimde yok.”
“Sentetik kullanmadığım müddetçe bağımlı olmam.”
“Bağımlılık maddelere karşı olur, ben sadece sosyal medyayı takip ediyorum.”
“Bu ilaçları doktor yazıyor, herhalde zarar verecek değil.”
“Evden dışarı çıkacağım zaman garanti olsun diye fazladan ilaç içiyorum, bir sorun yok.”
“Gece saat kurmazsam filolarım yerle bir oluyor, oyunu ciddiye alıyorum diye bağımlı mı oldum yani?”
“Obez değilim ki, yeme bağımlılığım olamaz.”
“Canınız bir şeyi çekiyorsa vücudunuzun ona ihtiyacı var demektir.”
“Spor benim için tutku, ayağımdaki kırık tam olarak iyileşmeden de maça çıkabilirim, benim için sorun değil.”
“Ne kumarı, arkadaşlarla bahis yaparken biraz para harcadıysam ne olmuş.”
“Param var istediğim gibi kumar oynayabilirim, kaybını karşılayabiliyorsan bağımlı değilsindir.”
“Alkol yasal bir madde, hergün içiyorsam ne olmuş, ertesi gün işe gidip koca şirketi yönetiyorum ben.”
“Bir daha yüzüne bakmam diyorum, ertesi gün soluğu yanında alıyorum: aşk böyle bir şey işte.”
Tanıdık gelenler var mı?
Peki bizler yukarıdaki bu düşünce ve inançlarınızı nereden biliyor olabiliriz?
a. Çevremizden
b. Kendimizden
c. Alanda yapılan araştırmalardan
d. Danışanlarımızdan
e. Hepsi
Öncelikle, herkes bağımlı olma riski taşır.
Herkes “Ben kontrol edebilirim, benim iradem güçlü” diyerek bir şeylere başlar.
Kullanım miktarı ya da davranış sıklığı arttıkça, iradeyi aşan fizyolojik bir süreç devreye girer. Basitçe; zehir içip zehirlenmeyi engelleyememek gibidir.
Bağımlılıklarda başlangıç deneysel bir süreçtir (ilk aşama), ara sıra ve kontrol altında gibidir.
Zamanla aynı etkiyi elde etmek için miktar arttırılır ve kötüye kullanım süreci (orta aşama) başlar.
Aralıklı ya da sıklıkla olsun, uzun süreli kullanım/davranış tekrarı sonunda birey o maddeyi/davranışı bırakamaz hale gelir. Kronik dönem (ileri aşama) dediğimiz bu dönem, kişinin beyninin çeşitli bölgelerinde hasarlanma ve bozulmaların meydana geldiği, artık bağımlılığının haz vermediği bir süreçtir.
Şimdi lütfen kendinize sorun, bu kadar biyolojik bir hastalıktan sizi muaf tutabilecek nasıl bir savunma silahınız olabilir?
Peki nasıl oluyor da bu kadar çaktırmadan ilerliyor?
Buna verilecek en yalın yanıt: İnkar’dır. İnkar; yüzleşmenin bizi yoğun biçimde duygusal olarak sarsacağı durumları yok sayarak benliğimizi koruduğumuz en temel savunma mekanizmalarımızdandır.
Herhangi bir maddeyi kullanımınız ya da bir davranışı tekrarlamanız sorun olmaya başladıysa ara ara sizi yokladığını, huzursuz hissettirdiğini fark edersiniz.
“Biraz abarttım galiba” ve “Gene okul/işe geciktim” gibi düşünceler artmaya başlar.
İşte öyle anlarda: “Amaan zaten yoklama alınmıyor/patrona bir bahane uydururum” ya da “Kafamı başka türlü dağıtamıyorum/ O kadar da keyfim olsun” diye düşünen yanınız, ortada bir sorun olduğunu inkar ederek kendini rahatlatmaya çalışan yanınızdır. Tam da bu düşüncelerle inkarını besleyen insanlar, farkında olmadan bağımlılıklarının ilerleyişine uygun zemin hazırlar.
Nasıl önüne geçersiniz?
Bir sorun olduğunu hissediyorsanız hislerinize güvenin, sorun var demektir.
Adım atmak için, sorunun yaşamınızı tepetaklak edecek kadar ilerlemesini beklemeyin.
Danışın ve önerilirse destek alın.
Bağımlılıkta Ustalık dönemi: Neden iyileşmek isteyesiniz?
“Özgürlük ve bağımsızlık kaygısı, ancak hâlâ umutla yaşayan bir varlıkta duyulur.” Albert Camus
Şimdi, tam da şuan bu yazıyı okuyorsunuz. Garip bir durum. Hasta olmak için yüzlerce neden sayabilirsiniz; ama iyileşmek için tek bir tanesini bile bulamıyor olabilirsiniz. Alın size bir neden: şuan bu yazıyı okuyorsanız, hala umudunuz var demektir. Belki eski bir fotoğraf kadar soluk renklerde olsa da ertelediğiniz bir hayaliniz vardır. Ya da çevrenizde, anlam veremeseniz de sizden vazgeçmeyen insanlar.
Üzerine düşündüğünüzde iyileşmeye değecek tek bir şey dahi bulamıyorsanız, o zaman gelin sizinle birlikte “sizi” tanıyalım. İyileşmeye değip değmeyeceğini birlikte bulalım.
Değişime karar vermek zordur. Üstelik bu kararsızlık sorunu inkar ettiğiniz anlamına da gelmez. Defalarca deneyip her seferinde yeniden başladıysanız, kesenize yeni bir hayalkırıklığı daha koyma ihtimalinden çekinebilirsiniz. Değişimin nasıl mümkün olduğuna hiç şahit olmadıysanız, tedaviye güvensizlik yaşayabilirsiniz. Buna rağmen, ancak siz kendinize bu şansı verdiğiniz zaman, yaşam kaynaklarını size açacaktır. Bağımlılıktan kurtulmanın ilacı temastır: ilk önce kendine, sonra çevreye ve nihayet evrene.
Andre Gide’ın söylediği gibi “Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan yeni okyanuslar keşfedemez.”
Pişmanlıkların gölgesinde iyileşebilmek mümkün mü?
Tedavi direnci: İnkar duvarlarını yıkabilmek
Utanç neden bu kadar acı verir?
Tedavide motivasyon kaybını önlemek için ne yapılmalı?
İyileşmek.
Bağımlılık Uzmanı Psikoterapist
Yeşim Selçuk
Bağımlılık Uzmanı Psikoterapist
Yeşim Selçuk
Çalışma Alanlarımız
Alişveriş Bağımlılığı
Alkol Bağımlılığı
Aşk/İlişki Bağımlılığı
Bonzai Bağımlılığı
Eroin/Morfin Bağımlılığı
Esrar/Marijuana Bağımlılığı
İlaç Bağımlılığı
Teknoloji Bağımlılığı
Kafein Bağımlılığı
İşkolizm Bağımlılığı
Kokain/Crag Bağımlılığı
Kumar Bağımlılığı
LSD Bağımlılığı
Seks Bağımlılığı
Sigara Bağımlılığı
Uçucu madde Bağımlılığı
Streoid Bağımlılığı
Yeme Bağımlılığı
Spor Bağımlılığı
Ekstazi Bağımlılığı
Yorumlar
Yorum Gönder