Ana içeriğe atla

Çocuklar ve Mahremiyet

Mahremiyet diyince hepimizin aklına ilk cinsel istismar gelmiyor mu? Ülkece son yıllarda arka arkaya çok üzücü olaylar yaşadık. Bazen haberlere kitlendik Özgecan’ın katili yakalandı mı diye sorduk, bazen de bakıcı şiddetini, akraba katillerini duyduk televizyonlardan. Duyduklarımız sadece yaşananların bir kısmı. Sosyal medyada haykırdık durun diye. Ancak sadece anlık öfkemizi dile getirebildik bu kanallarda. Peki nasıl üstesinden geleceğiz bu kocaman konunun? 
Mahremiyet, kelime anlamı itibarıyla gizli olma durumu, gizlilik olarak ifade edilebilir. Özellikle çocuklarda mahremiyet algısını oluşturmak, çocuğun kendisini koruması olarak da nitelendirilebilir. Peki çocuklara mahremiyeti öğretmek ne demek? Mahremiyet eğitimi sadece çocuklara cinselliği öğretme eğitimi değildir. Okullarımızda zaten çocukların yaşına uygun cinsel bilgilendirme verilmektedir. Mahremiyet eğitimi anne ve babalara verilir. Bu eğitimde anne ve babalar, çocuklarına kendilerinin ve başkalarının mahrem alanlarını tanımalarını, bu alana ilişkin değer yargılarını doğru geliştirmeyi öğretebilir. Bu sayede çocuk, kendisinin ve çevresindeki kişilerin özel alanlarının korunması gerektiğini, sınırları, sınırlarının korunması gerektiğini öğrenir.
Sınırlar kavramı aslında çok geniş bir kavram. Kendimizi ifade edebilmek, hayır diyebilmek, alanımızı korumak, aynı zamanda da başkalarının alanına saygı duymayı içerir. Çocuklara sınırları öğretmek de ailelere düşüyor. Evdeki sınır ve kurallar ilk öğrendiğimiz sınırlardır. Çocuklar her zaman kuralları genişletmeye çalışırlar. Oysa ki kendi kimliklerini ve bütünlüklerini oluşturabilmek için bu kurallara çok da ihtiyaçları vardır. Evde, çocuklara sınırları öğretebilmek adına temelde yapmamız gereken şey, anne ve baba olarak kendi ihtiyacımıza yönelik değil, çocuğun gelişimine uygun kurallar koymaktır. Bu kuralların uygulanmasında da tutarlı olmak çok önemlidir. Ebeveyn olarak çocuklarımızın üzülmesini, acı çekmesini, bize kızgın olmasını hiç istemeyiz. Çocuğun istemediği kurallar karşısında verdiği tepki o an için kızgınlık olsa da, çocuk bilir ki anne ve babası onu her zaman koruyacak, onunla ilgilenecek ve ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Peki anne ve baba kurallar karşısında aynı şeyi düşünmez ve uygulamada tutarsız davranışlar sergilerse? Aslında çocuklara koyduğumuz kurallar bazen çocukluğumuzda kendi anne babamız ile ilişkilerimizle bağlantılıdır. Çok katı ebeveynlere sahip olanlar genelde kendi çocuklarını üzmemek adına onlara karşı daha anlayışlı, alttan alan, tamam üzülmesin onun dediği olsun demeye meyilli olurlar. Bu kişilerin eşleri ise çocuğun şımardığı ve kurallar konusunda daha katı olmak gerektiğini düşünebilirler. Anne baba arasındaki düşünce farklılıklarını hisseden çocuk ise bir ebeveynden daha fazla korkarken diğerini manipüle etmeyi ve istediğini elde etmeyi öğrenir. Ancak gelecekte dış dünyaya karıştığında karşılaşacağı problemlerde daha fazla tökezleyecektir. 
Sınırlar konusunda bir diğer konu ise ev içindeki alanlardır. Bebekler ilgiye ve ihtiyaçlarının giderilmesine muhtaçlardır. Belirli bir dönem anne ile uyurlar. Çocukluk döneminde kendilerine ait odaları olur. Bu dönemde anne ve babanın yatak odası nasıl kendilerine ait kalmak zorundaysa, çocukların odası da çocuklara ait kalmalıdır. Kendi odamıza kapıyı çalarak girmesini istediğimizde, aynı saygı ve özeni çocuğumuza da göstermeliyiz. Yani tutarlı olmalıyız. Çocuklar dediğim gibi sınırları genişletmeye çalışırlar her zaman. Bu noktada çocuğa kural koyarken, sınırları gösterirken karşı tarafın hissedebileceği duyguları da anlatmalıyız. “Sen …… yaptığında, karşındaki kişi ….. hissediyor olabilir mi?” Çocuklar her zaman duygularını paylaşabilmek konusunda cesaretlendirilmelidir. Olumsuz bir duygu hissettiklerinde tepki verirler, davranışlarına yansıtırlar. Duygularını ifade edebilmeyi öğrenebilmeleri için, bizim kendi duygularımızı onlara ifade etmeye başlamamız, sonrasında da her öfke ve benzeri bir duyguyu dışarı aktardıklarında aslında onları üzen, kıran duygu ve davranışları konuşmalıyız.
Çocukluk dönemi hayata hazırlama, bilgilendirme ve öğretme dönemidir. Ergenlik dönemi ise artık deneyimleme dönemidir. Ergenlik döneminde ergen aileden uzaklaşır, arkadaşları hayatın en önemli kişileri haline girer. Tecrübeler yaşamaya başlar ve artık ben büyüdüm düşüncesiyle kendi hayatını da yönetmek ister. Ergenlik dönemi aileler için çok zorlu bir dönemdir. Dış dünya ile bağlantısı bu kadar genişlemişken, bir o kadar da tehlikelere de açık olduğu bir dönemdir. Bu süreçte ergeni sürekli kontrol etmeye çalışmak, hata yapmasını önlemeye çabalamak, sorunları onun adına çözmek ergene yardımcı olmayacaktır. Ergen zaten bütün bu çabalara karşı koyacak ve sizi uzaklaştıracaktır. Bu dönemde anne babaların yapabileceği en iyi şey onu anlamaya çalışmak, başı sıkıştığında ona seçenekler sunabilmek ama kararlarını sonuçları göz önünde bulundurarak kendi almasını sağlamaktır. Bu süreçte ergenle tartışmak sağlıklıdır. Söyledikleriniz duyulmuyormuş gibi hissetseniz de, aslında hepsi kriz anında kullanılmak üzere bir köşeye yazılıyordur. 
Tekrar mahremiyet konusuna dönecek olursak, öncelikle bebeklikten itibaren bireyin mahremiyetine saygı duymak ve bu durumun aşıldığı anlarda sözel olarak bunun yanlış olduğunu belirtmek gerekir. Sizinle konuşabilmesi için cesaretlendirilmelidir. Çocuklar yanlış birşey yaptıklarında, ebeveynlerinden tepki alacaklarını bildiklerinde, onların istemediği birşeyi bilerek ya da farkında olmadan yaptıklarında gizleme yolunu tercih ederler. Hatalara karşı eleştirel bir tavır yerine, kendi korku ve kaygılarınızı bir kenara koyarak, çocuğa öğretici olmak, hatalardan ders almayı sağlayabilir. Yaşa uygun cinsel eğitim de mahremiyeti öğrenme konusunda çok önemli bir aşamadır. Çocuklar ilk erkek ve kadın organlarının farklılığını keşfederler. Bu keşif esnasında organlara takma isim takılmamalıdır. Açık bir şekilde organların isimleri söylenmeli ve bu konu hakkında konuşmanın doğal olduğu verilmelidir. Çocukların yaşlarına göre resimli anlatım kitapları bulunmaktadır. Bu kitaplar size doğru bir şekilde anlatabilmeniz adına klavuzluk edeceklerdir. Ön ergenlik döneminde çocuklar artık arkadaşlarından ya da büyük çocuklardan cinsellik ile ilgili bilgilerle karşılaşmaktadır. Özellikle bu dönemde ebeveynler tekrar bir bilgilendirme yapmalıdır. Özellikle çocuk nasıl dünyaya gelir, çiftleşme nedir gibi sorulara cevaplar arandığı dönemdir. Ergenlik ise artık herşeyin farkında olunduğu, flörtleşmenin başladığı ve artık deneyimleme arzusu içinde olunduğu bir dönemdir. Ergen için yasaklamalar, denemek için teşvik edicidir. Ergenlerle cinsellik konuşulduğunda hazzı ön plana almamak gerekir. Cinselliğin fiziksel bir birleşmeden çok duygusal bir birleşme olduğunun, korunma ve cinsel hastalıklarının içeriğinin paylaşıldığı, duygusal olarak sonuçlarının farkına varılmasının sağlandığı bir konuşma olmalıdır. Ergenlikte cinsel bilgilendirme konuşması kızlara anneler, erkeklere babalar yapmalıdır. Fizyolojik değişimden ve karşılaşacakları durumlardan bahsedilmelidir. En çok vurgu yapılması gereken cümle de başkalarından ne duyarsa duysun, ihtiyaç hissettiğinde her zaman bu konuyu konuşmak için hazır olduğunuzdur. 
Bu konunun ebeveynleri ne kadar zorladığı ve kaygı verdiğinin farkındayız. Bu kaygı hepimizin kaygısı. Bu yüzden bu konu hakkında kurum olarak bir çok eğitim düzenlemekteyiz. Dilerseniz kurumumuzu arayarak eğitimler hakkında bilgi alabilirsiniz. 
Gözde Bilenser
Çift ve Aile Terapisti

Si Psikoloji

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aç Değilim ama Yine de Yemek Yiyorum...

- Sıkıntılı olduğumda yemek yiyorum. - Moralim bozulunca buz dolabına yöneliyorum. - Yemekten önce sıkıntılı oluyorum. - Stesli zamanlarda yemek yemek beni rahatlatıyor. - Yemek yedikten sonra kendimi suçlu hissediyorum. - Aç değilim ama yine de yemek yiyorum. Siz de yukarıdaki durumları yaşıyorsanız eğer, bu yazı sizin için... Aç olmadığınız halde, mutlu, üzgün ya da sıkıntılı olduğunuz zamanlarda yemek yiyebilirsiniz. Fiziksel açlık  dışındaki nedenlerle yemek yeme aktivitesine “duygusal yeme” denir. Peki duygusal yemeniz olup olmadığını nasıl anlarsınız? Fiziksel açlık yavaş yavaş belirirken, duygusal yeme aniden olur. Fiziksel açlık bekleyebilir, duygusal yeme hemen giderilmelidir. Fiziksel açlıkla yiyorsanız doyduğunuzda durabilirsiniz ancak duygusal yeme ile yiyorsanız doymuş olsanız bile yemeğe devam edersiniz. Gerçekten açlık nedeniyle yemek yiyorsanız pek çok seçeğene açık olurken, duygusal yeme ile yediğinizde genellikle; pizza, çikolata,...

Cinsel Mitler

Cinsellik insan yaşamındaki en haz verici ve en temel gereksinimlerden biridir. Kişinin başka bir kişiyi bedensel ve ruhsal olarak tanımasına, kabullenmesine ve çok özel bir haz alışverişine olanak veren, en üst yakınlaşma eylemidir. Cinsellik de yemek yemek, giyinmek, temizlenmek gibi öğrenilmesi gereken bir eylem olmasına rağmen maalesef genellikle hakkında hiç konuşulmayan, yokmuş gibi davranılan bir konudur. Toplumsal bir eylem olduğu için; kültürel etkilere açıktır. Kuşaktan kuşağa aktarılan bilgiler kişilerin cinselliği yaşamasında önemli bir etkendir; çünkü kişiler bu bilgilerle neleri yapıp, neleri yapmamaları gerektiğini öğrenmiş olurlar. Öğrenilen, bir diğer deyişle aktarılan yanlış inanışlar kişilerin cinsel yaşamlarında sorun yaşamalarına ve dahası cinsellikte haz ve doyuma ulaşmalarına engel olabilir. İşte bu konudaki yaygın yanlışlara “cinsel mit” diyoruz. Yapılan araştırmalar sadece cinsellikle ilgili mitlerin öğrenilmesinin bile kişilerin yaşadığı cinsel sorunları az...

Travma Ve Akut Etkileri

Ruhsal travma dediğimizde bireyi yada yakınlarını etkileyen doğal afetler  (deprem, sel vb.) ile ortaya çıkan, insan kaynaklı (savaşlar, patlamalar, saldırılar, tecavüzler, iskenceler  vb) olusan ve kontrolümüz dışında ani gelişen (kaza, yakınlarımızın kaybı vb) olaylardır. Bu ve benzeri olaylara karşı bireylerin etkilenme düzeyleri farklılık gösterir. Dolayisiyla ruhsal travmayı olaylarla değil olayların yarattığı etkiler  ile tanımlamak daha doğru olacaktır. Ruhsal travma bireyin ruhsal ya da fiziksel  bütünlüğünü sarsan veya tehdit eden dehşet, çaresizlik, korku duygularının yoğun yaşanmasına neden olan olaylar ve yaşantılardır. Bütün bu yoğun duygular yaşantısal bazı sonuçlara ve günlük hayatımızda bazı zorluklara neden olur. Olayın tekrar tekrar zihnimizde canlanması ya da olayı veya bir kısmını hatırlayamama, rutin işlerimize adapte olmakta güçlük, yoğun duygusal iniş çıkışlar, travmatik olayı içeren kabuslar  ve  bunlara bağlı olarak uykusuzluk ya...