Ana içeriğe atla

YAS SÜRECİ

Yas kontrolümüz dışında ve geri dönüşü mümkün olmayan durumların sonucu
olarak ortaya çıkan ve yaşanılması gereken bir süreçtir. Yas dediğimizde ilk akla
gelen sevdiğimiz, değer verdiğimiz yakın birinin kaybıdır. Ancak şiddeti, süresi değişiklik gösterse de boşanmalar, ilişki bitimleri hatta bazen işten ayrılmamız, mahalleden ayrılma durumlarımız da bir yas sürecidir.
Yas süreci duygusal, fiziksel, düşünsel ve davranışsal tepkilerle kendini var eder.
Yas ilk olarak beraberinde şok etkisini getirir. Kayıp ilk öğrenildiği zaman kısa süreli hissizlik durumu gerçekleşir. Akabinde kayıba yönelik inkar başlar. Kontrolümüz dışında gerçekleşen olay ve durum yok sayılır, gerçekleşmemiş gibi davranılır. Sonrasında kızgınlık yoğun bir şekilde hissedilir. “Neden ben?” sorusu ile başlayan sorgulama evresine geçilir. Bu durumu çaresizlik ve çökkünlük takip eder. Kaybın gerçekliği farkedilir ve çaresizlik, mutsuzluk hali başlar. Bu dönemde kişi sosyal ilişkilerinde ve sorumluluklarını gerçekleştirmekte zorluk yaşayabilir. Kabullenme ve adaptasyon yas sürecinin tamamlanma sürecidir. Bu evrede kayıp gerçeği kabullenilmiştir. Yas tepkilerinde azalma gözlemlenir ve kişi olağan yaşantısına aşamalı olarak adapte olur. Yas sürecinin sağlıklı yaşanması, kişinin hayatını bu denli sarsan bir olayı veya kişiyi unuttuğu ya da unutacağı, bir daha asla olaya yönelik üzüntü ve acı duymayacağı anlamına gelmez.

Yapılandırmış bir çerçeve gibi görünsede aşamaların deneyimlenme şekli ve süresi kişiden kişiye değişmektedir. Yani yas süresi; kaybın nasıl gerçekleştiği, kaybedilen kişinin yakınlık derecesi, tamamlanamamışlıklar, yas sürecindeki
kişinin yaşantısal ve kişilik özellikleri, sosyal desteğin eksikliği gibi faktörlere göre değişiklik gösterir. Yaklaşık bir yıl sonrasında bir evreden bir diğerine geçmekte zorluk yaşanıyorsa, yasın tepkilerinde azalma gerçekleşmiyorsa ve kişi sosyal, mesleki ve yaşantısal alanlarına dahil olmakta güçlük çekiyorsa bir uzman değerlendirme ve desteğine mutlaka başvurulmalıdır.
Özgür Bayden
Uzm. Psikolog
Si Psikoloji

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aç Değilim ama Yine de Yemek Yiyorum...

- Sıkıntılı olduğumda yemek yiyorum. - Moralim bozulunca buz dolabına yöneliyorum. - Yemekten önce sıkıntılı oluyorum. - Stesli zamanlarda yemek yemek beni rahatlatıyor. - Yemek yedikten sonra kendimi suçlu hissediyorum. - Aç değilim ama yine de yemek yiyorum. Siz de yukarıdaki durumları yaşıyorsanız eğer, bu yazı sizin için... Aç olmadığınız halde, mutlu, üzgün ya da sıkıntılı olduğunuz zamanlarda yemek yiyebilirsiniz. Fiziksel açlık  dışındaki nedenlerle yemek yeme aktivitesine “duygusal yeme” denir. Peki duygusal yemeniz olup olmadığını nasıl anlarsınız? Fiziksel açlık yavaş yavaş belirirken, duygusal yeme aniden olur. Fiziksel açlık bekleyebilir, duygusal yeme hemen giderilmelidir. Fiziksel açlıkla yiyorsanız doyduğunuzda durabilirsiniz ancak duygusal yeme ile yiyorsanız doymuş olsanız bile yemeğe devam edersiniz. Gerçekten açlık nedeniyle yemek yiyorsanız pek çok seçeğene açık olurken, duygusal yeme ile yediğinizde genellikle; pizza, çikolata,...

Cinsel Mitler

Cinsellik insan yaşamındaki en haz verici ve en temel gereksinimlerden biridir. Kişinin başka bir kişiyi bedensel ve ruhsal olarak tanımasına, kabullenmesine ve çok özel bir haz alışverişine olanak veren, en üst yakınlaşma eylemidir. Cinsellik de yemek yemek, giyinmek, temizlenmek gibi öğrenilmesi gereken bir eylem olmasına rağmen maalesef genellikle hakkında hiç konuşulmayan, yokmuş gibi davranılan bir konudur. Toplumsal bir eylem olduğu için; kültürel etkilere açıktır. Kuşaktan kuşağa aktarılan bilgiler kişilerin cinselliği yaşamasında önemli bir etkendir; çünkü kişiler bu bilgilerle neleri yapıp, neleri yapmamaları gerektiğini öğrenmiş olurlar. Öğrenilen, bir diğer deyişle aktarılan yanlış inanışlar kişilerin cinsel yaşamlarında sorun yaşamalarına ve dahası cinsellikte haz ve doyuma ulaşmalarına engel olabilir. İşte bu konudaki yaygın yanlışlara “cinsel mit” diyoruz. Yapılan araştırmalar sadece cinsellikle ilgili mitlerin öğrenilmesinin bile kişilerin yaşadığı cinsel sorunları az...

Travma Ve Akut Etkileri

Ruhsal travma dediğimizde bireyi yada yakınlarını etkileyen doğal afetler  (deprem, sel vb.) ile ortaya çıkan, insan kaynaklı (savaşlar, patlamalar, saldırılar, tecavüzler, iskenceler  vb) olusan ve kontrolümüz dışında ani gelişen (kaza, yakınlarımızın kaybı vb) olaylardır. Bu ve benzeri olaylara karşı bireylerin etkilenme düzeyleri farklılık gösterir. Dolayisiyla ruhsal travmayı olaylarla değil olayların yarattığı etkiler  ile tanımlamak daha doğru olacaktır. Ruhsal travma bireyin ruhsal ya da fiziksel  bütünlüğünü sarsan veya tehdit eden dehşet, çaresizlik, korku duygularının yoğun yaşanmasına neden olan olaylar ve yaşantılardır. Bütün bu yoğun duygular yaşantısal bazı sonuçlara ve günlük hayatımızda bazı zorluklara neden olur. Olayın tekrar tekrar zihnimizde canlanması ya da olayı veya bir kısmını hatırlayamama, rutin işlerimize adapte olmakta güçlük, yoğun duygusal iniş çıkışlar, travmatik olayı içeren kabuslar  ve  bunlara bağlı olarak uykusuzluk ya...