Ana içeriğe atla

Bir Sevgi Göstergesi Olarak "Kıskançlık"

-Beni kıskanıyor musun?
-Evet seni kıskanıyorum.
-Bir daha söyle.
-Kıskanıyorum.
-Bir daha söyle…..

Neden kıskançlık bir sevgi gösterisi olarak algılanır bilmem. İnsan sevdiği kişinin kendisi için en iyisi olduğunu, ondan daha iyi kimse olmadığını düşünerek aşkını, ilişkisini yüceltir. Peki bu kadar iyi olduğunu düşündüğü karşı taraf için bu kadar pozitif duygular içindeyken, neden kendisi için bir o kadar negatif düşünce içerisine girer? Neden yaşadığı ilişkiyi bu kadar yüceltirken, kendisini bu kadar alçaltır. 

Son dönemlerde birbirini kıskanan, karşılıklı kıskançlıktan şikayet eden ve sonunda her iki tarafında birbirini alabildiğine kısıtlayan genç çiftlerle karşılaşıyorum. Evet, genel algı olarak aldatmak artık çok kolay ve eskisine göre de fazla. Teknolojinin gelişimi, sosyal medyanın yükselişi ilişkilerin hızlı başlamasına ve aynı zamanda hızlı tükenmesine de neden oluyor olabilir. İnsanlar trafikte birbirine aşırı tepkili, küfürlü söylenişlerde bulunuyor olabilir. Toplumsal olaylara hızlı ve büyük sözlerle tepkiler çığ gibi büyüyor olabilir. İnsanlar kafede otururken çabuk sıkılıp, telefonlarına sarılıyor olabilir. İnsanlar genel olarak herşeyden çabuk sıkılıyor olabilir. Evet, çoğu kişinin görüşü nerde o eski aşklar da olabilir. Eskisi kadar muhabbet yerine, bireysellik artmış olabilir. Ama bütün bu negatif durumların çözümü, iyi, sağlıklı, uzun bir aşk, ilişki yaşamak için birbirimizi sık boğaz ettiğimiz, kısıtladığımız, sürekli kontrol altına almaya çalıştığımız bir düzen de olmamalı bence.

Hayal et, gerçek olsun.

Bu yazıyı ilişki içerisinde olumsuz deneyimler yaşamış fakat ilişikiye devam etmeyi seçmiş, hassasiyetlikleri olanları tenzih ederek yazıyorum. Travmatik deneyimler yaşamış kişiler eğer bunun üzerinden gelemiyorsa yardım almalarını da mutlaka tavsiye ediyorum. Benim burda daha çok bahsetmek istediğim kişiler kısasa kısasçılar. 

-“Onunla görüşemezsin.” 

-Sen de oraya gidemezsin.

-Ozaman sen de bu kıyafeti giyemezsin.

-Ailen ile planladığın yemeğe gelmeyeceğim.

Aslında bunlar sadece kıskançlık değil, aynı zamanda içimizdeki cezalandırma arzusu ile de bir o kadar alakalı. Ben yapamazsam, sen de yapamazsın. Ben gidemezsem, sen de gidemezsin. Peki o zaman bu hal de bizi sıkmaya başladığında, gerçekten söylediklerimizi yapmak istediğimizde ne olacak? Tabiiki pembe yalanlar dediğimiz tehlikeli süreç başlayacak. 

Her pembe yalan bir sonraki pembe yalanı getiriyorsa, sonunda bu yalan ne renk oluyor?


Evet, ilişkilerde 100% güven diye birşey yok ama çocuğunuz düşecek diye hiç yürümesine izin vermemek aklınıza gerçekten yatıyor mu? Peki gerçekten karşı tarafa güvenmemek ilişki içindeki partnerle mi ilgili yoksa bizim terk edilme korkumuz ile mi? Durumdan duruma değişiklik gösteriyor aslında. Bazen bir önceki ilişkinin devamını yürütüyoruz şuanki ilişkimizde. Bir önceki ilişkinin yaralarını sarmaya çalışırken, yeni ilişkiyi daha yaralı yapıyoruz sonucunda da. Kim ister yeni yaralı ilişkiyi? Tabii kimse aldatılmayı, kendine yanlış yapılmasını da istemez. Peki kısıtlama, kaçınma yaşayacaklarımızı gerçekten engelliyor mu? Yoksa aklında bile olmayanın aklına su mu sızdırıyor? 

Gözde Bilenser
Aile ve Çift Terapisi
Si Psikoloji

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Psikoterapi Nedir Ne Değildir?

Günümüzde artık insanların birçoğu psikoterapiyle ilgili fikir sahibi. Kendileri gitmese bile çevrelerinde psikoterapiye giden kişi sayısı artmakta ve terapi odasına dair anıları dinlemekte, paylaşmaktalar. Fakat psikoterapiyi anlamak için çevreden gelen deneyim aktarımları yeterli değil, hatta kendisi düzenli danışan olan birisi bile içerideki işleyişe tam anlamıyla hakim ve dahil olamayabilir. Peki psikoterapi nedir? Seans odasında neler olur? Her psikoterapistin danışanına yaklaşımı aynı mıdır? Öte yandan psikoterapiden neler bekleyemeyiz? Psikoterapi ne değildir ve olmamalıdır? Psikoterapi, kısaca kişilerin yaşadığı bilişsel, duygusal ve davranışsal problemlerin çözümünü amaçlayan, ruh sağlıklarını geliştiren ve kişinin süreç içerisinde yaşadığı dönüşümü korumak için kullanılan tekniklerin genel adıdır. Psikoterapi dendiğinde aklımıza kesin ve tek bir uygulama biçimi gelmemelidir. Bilişsel Davranışçı Terapi, Varoluşçu Terapi, Psikodinamik, Gestalt Terapisi, Şema Terapi, EMDR (Gö...

Kayıp Sonrası Yaşanan Yas Süreçlerine Bir Bakış

İnsanlık tarihi boyunca ölüm fikrine ve başkasının ölümüne ya da değerli bir parçanın kaybına verilen tepkiler, bu olguları algılayış biçimi değişkenlik gösterse de ölüm karşısında endişe duymak ve sonucunda yas tutmak evrensel deneyimlerdir. Günlük yaşantısında ölümü pek de aklına getirmeyen insan için Antik çağlarda bu durum günümüze göre daha kolay hazmedilir ve doğaldı. Gelişen insanlık tarihi ve teknoloji ile beraber ise ölüm kabul etmesi çok daha zor bir olguya dönüştü. Sevilen ve değer verilen birinin veya bir şeyin kaybı dolayısıyla yaşanan acı olarak tanımlayabileceğimiz yas sürecini de oldukça normal ve sağlıklı olmasına rağmen bugün hayatımıza kabul etmekte zorlanabiliyoruz. Oysaki sevdiğimiz birini ya da bir şeyi kaybetmek hayatın olağan akışına dâhildir ve yaşamla ayrılmaz bir bütündür. Bu yazımızda yas sürecinde yaşanabilecek duyguları Kübler-Ross’un yasın beş aşaması modeline dayandırarak anlatacağız ve yasın bağlı olduğu parametrelerden bahsedeceğiz. İsviçreli psikiyat...

İnfertilite ve Tüp Bebek Tedavisinde Depresyon, Kayıp, Yas Süreçleri

Halk arasında kaba tabiriyle kısırlık olarak bilinen infertiliteyi Dünya Sağlık Örgütü “en az 12 ay korumasız cinsel ilişkiye girilmesi durumunda gebe kalınmaması” olarak tanımlar (Karpat ve Erensoy 2020, 462). Çiftlerin ikisinden birinin üreme organlarındaki sağlık sıkıntılarından meydana gelebilen infertilitenin henüz bilinmeyen sebepleri de olabilmektedir. Türkiye’de infertilitenin yarattığı psikolojik sorunlardan etkilenen taraf daha çok kadınlar olduğu için bu yazımızda kadınların yaşadığı süreçlere ve bu süreçlerde başlarına gelebilen psikososyal sıkıntılara odaklanacağız.  Dünyada her on kadından birisi, Türkiye’de ise evli her 6 kadından birisi infertilite ile karşılaşabiliyor (Koçyiğit 2012, 28). Infertilite, birincil infertilite ve ikincil infertilite olarak iki alt başlık halinde yaşanabiliyor: Birincil infertilite tanımı hiç hamile kalamama durumu için kullanılıyorken ikincil infertilite ise doğumdan önce sonlanan gebelikler için kullanılan bir tanım. Infertilite ile...