Ana içeriğe atla

Üstesinden Gelemediğimiz Sorunlar ve Ruhsal Travma

Doğumdan ölüme kadar varoluşumuz bir çok deneyim ile zenginleşir, olgunlaşır ve beslenir. Bazen bu olumlu bazende olumsuz deneyimler ile gerçekleşir. Bazı yaşantılarımız ve bunlara yüklediğimiz anlamlar vardır ki kişiliğimizi ve algımızı önemli ölçüde şekillendirir. Bu yazıda ruhsal travmalara neden olabilecek ancak fark etmesi zor olan deneyimlerden bahsedeceğiz. Bu yazı ile neden bazı sorunlarla baş etmek bizim icin o kadar zor ya da neden rahatsız eden olumsuz deneyimleri tekrar tekrar yasıyoruz bu ve benzeri soruların cevabına ışık tutmaya çalışacağım.
Bir bebek dünyaya geldiginde anne ve babası onun güvenliği ve sağlığı için elinden geleni yapar. Ancak hiçbir çaba bebeğe anne karnındaki güvenli alanı oluşturamaz. Dolayısı ile bir bebeğin dünyaya gelişi adapte olması gereken ruhsal ve bedensel bütünlüğünü sarsan bir deneyimdir. Bununla beraber bir yetişkin olduğumuzda ne kadar çok yaşantının  bizleri sarstığını, izler bıraktığını, bizi istemediğimiz yönde şekillendirdiğini görebiliriz. Her olay ve durumun kişi üzerindeki etkisi, yarattığı duygu ve baş etme süreci çok farklılık gösterir. Bu nedenle ruhsal travma her zaman bu kadar görünür ve saptanabilir olmayabiliyor. Günlük yaşantımızda üstesinden gelmekte zorlandığımız durumlar,  kemikleşen sorunlar, ilişkisel döngüler ya da değiştirmekte zorluk çektiğimiz düşünce ve davranışlar; bütün bunlar erken çocukluk dönemizde ya da geçmişte kurduğumuz bir ilişkide bizleri travmatize eden durumların izleri olarak hayatımızda yer alabilir. 
Bu etkiler hepimizin hayatında çok erken dönemlerde başlar. Büyüdükçe baş etme sistemlerimiz gelişir. Dolayisiyla altı yaşındayken anne-babamızın kavgasına yüklediğimiz anlamla yetişkin olduğumuzda yüklediğimiz anlam aynı değildir. Ancak altı yaşında bizi travmatize eden bu durum yetişkin olduğumuzda direk ya da dolaylı bir tetikleyici deneyim ile benzer duygular yaşamamıza ve tepkiler göstermemize neden olur. Görünmesi ve saptanması zor olan buna benzer deneyimler; anne babamızın bize karşı tutumlarına yüklediğimiz anlamlar, aile içi şiddet, kardeş doğumu, ilk okula başladığımız süreç, sosyal ve duygusal ilişkilerin geliştiği ilk deneyimler, başarı ve başarısızlığa dair ilk deneyimlerimiz vb. Bunları nasıl deneyimlediğimiz ve nasıl desteklendiğimiz duygusal bütünlüğümüzün ne kadar kabul edilip kapsandığı, bugün nasıl davrandığımızın ya da davranamadığımızın zeminini oluşturur.
Bir çok psikopatolojik durum ya da semptomları gözden geçiricek olursak ruhsal travmayı barındıran bir zeminle karşılaşmamız çok büyük ihtimal kapsamındadır. Çoğu zaman bugün ortaya çıkan psikolojik semptomlar bastırılan ve geçmişte yönetilmekte zorluk çekilen ruhsal travmanın şekil değiştirerek görünür olma halidir. Eğer bu gözden kaçırılırsa ve salt psikolojik semptomu ortadan kaldırmaya yönelik çalışılırsa bastırılan görünülmeye ihtiyaç duyan ruhsal travma şekil değiştirerek başka semptomlara dönüşerek tekrar varlığını hissettirecektir. 
Özgür Bayden
Uzm. Psikolog
Si Psikoloji

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aç Değilim ama Yine de Yemek Yiyorum...

- Sıkıntılı olduğumda yemek yiyorum. - Moralim bozulunca buz dolabına yöneliyorum. - Yemekten önce sıkıntılı oluyorum. - Stesli zamanlarda yemek yemek beni rahatlatıyor. - Yemek yedikten sonra kendimi suçlu hissediyorum. - Aç değilim ama yine de yemek yiyorum. Siz de yukarıdaki durumları yaşıyorsanız eğer, bu yazı sizin için... Aç olmadığınız halde, mutlu, üzgün ya da sıkıntılı olduğunuz zamanlarda yemek yiyebilirsiniz. Fiziksel açlık  dışındaki nedenlerle yemek yeme aktivitesine “duygusal yeme” denir. Peki duygusal yemeniz olup olmadığını nasıl anlarsınız? Fiziksel açlık yavaş yavaş belirirken, duygusal yeme aniden olur. Fiziksel açlık bekleyebilir, duygusal yeme hemen giderilmelidir. Fiziksel açlıkla yiyorsanız doyduğunuzda durabilirsiniz ancak duygusal yeme ile yiyorsanız doymuş olsanız bile yemeğe devam edersiniz. Gerçekten açlık nedeniyle yemek yiyorsanız pek çok seçeğene açık olurken, duygusal yeme ile yediğinizde genellikle; pizza, çikolata,...

Cinsel Mitler

Cinsellik insan yaşamındaki en haz verici ve en temel gereksinimlerden biridir. Kişinin başka bir kişiyi bedensel ve ruhsal olarak tanımasına, kabullenmesine ve çok özel bir haz alışverişine olanak veren, en üst yakınlaşma eylemidir. Cinsellik de yemek yemek, giyinmek, temizlenmek gibi öğrenilmesi gereken bir eylem olmasına rağmen maalesef genellikle hakkında hiç konuşulmayan, yokmuş gibi davranılan bir konudur. Toplumsal bir eylem olduğu için; kültürel etkilere açıktır. Kuşaktan kuşağa aktarılan bilgiler kişilerin cinselliği yaşamasında önemli bir etkendir; çünkü kişiler bu bilgilerle neleri yapıp, neleri yapmamaları gerektiğini öğrenmiş olurlar. Öğrenilen, bir diğer deyişle aktarılan yanlış inanışlar kişilerin cinsel yaşamlarında sorun yaşamalarına ve dahası cinsellikte haz ve doyuma ulaşmalarına engel olabilir. İşte bu konudaki yaygın yanlışlara “cinsel mit” diyoruz. Yapılan araştırmalar sadece cinsellikle ilgili mitlerin öğrenilmesinin bile kişilerin yaşadığı cinsel sorunları az...

Travma Ve Akut Etkileri

Ruhsal travma dediğimizde bireyi yada yakınlarını etkileyen doğal afetler  (deprem, sel vb.) ile ortaya çıkan, insan kaynaklı (savaşlar, patlamalar, saldırılar, tecavüzler, iskenceler  vb) olusan ve kontrolümüz dışında ani gelişen (kaza, yakınlarımızın kaybı vb) olaylardır. Bu ve benzeri olaylara karşı bireylerin etkilenme düzeyleri farklılık gösterir. Dolayisiyla ruhsal travmayı olaylarla değil olayların yarattığı etkiler  ile tanımlamak daha doğru olacaktır. Ruhsal travma bireyin ruhsal ya da fiziksel  bütünlüğünü sarsan veya tehdit eden dehşet, çaresizlik, korku duygularının yoğun yaşanmasına neden olan olaylar ve yaşantılardır. Bütün bu yoğun duygular yaşantısal bazı sonuçlara ve günlük hayatımızda bazı zorluklara neden olur. Olayın tekrar tekrar zihnimizde canlanması ya da olayı veya bir kısmını hatırlayamama, rutin işlerimize adapte olmakta güçlük, yoğun duygusal iniş çıkışlar, travmatik olayı içeren kabuslar  ve  bunlara bağlı olarak uykusuzluk ya...