Ana içeriğe atla

İnsan İlişkilerinde Sınırlar ve Hayır Diyebilmek

İnsan ilişkilerinde sınır oluşturabilmek, bizim o ilişkide kendimizi güvende hissetmemizi, samimiyet ve yakınlıkla ilişkide var olmamızı sağlar. Hayır diyebilmek bu güvenli alanı oluşturmakta önemli bir dinamiktir.
Hayır demenin genel olarak insanları kırmakla eş değer olduğuna yönelik toplumsal olarak bir algımız olabilir. Ayrıca kabul görmeme, eleştirilme, ayıplanma gibi algılar yaratmasından da endişe edebiliriz. Çoğunlukla kendi önceliklerimizi göz ardı ederken ve sürekli çevremizdeki insanların beklenti ve isteklerini karşılarken bulabiliriz kendimizi. Daha sonrasında bu durum iki sonucu ortaya çıkarabilir. Bir noktadan sonra karşı taraf sizin gibi davranmadığı için kendinizi değersiz hissedersiniz ve içsel bir öfke beslersiniz. İkinci olarak kendinizden çok fazla ödün vermek ve sınır oluşturmakta zorluk yaşadığınız için ilişkiler sizin için çok zor bir hal alabilir ve sosyal ilişkilerden uzaklaşmaya başlarsınız.
Bu çerçevede yapmanız gereken şey ilişkide kendi söylem ve davranışlarınızdan sorumlu olduğunuzu fark etmek ve ilişkilerin tamir edilebilir olduğunu unutmamaktır. Yani siz karşınızdaki kişiye hayır derken çerçevenizi ilişkinin samimiyeti ile oluşturup sağlıklı ifade ettiyseniz, sert reddedici, hakaret yada küçük düşürücü ifadeler kullanmadıysanız ilişkinin sadece bir parçası olarak kendi sorumluluğunuzu yerine getirmişsiniz demektir. Karşınızdaki insan belki endişe ettiğiniz gibi bu duruma kırılmayacaktır. Belkide kırılacaktır; bu karşınızdaki insanın alıngan bir kişiliğe sahip olması ile ilgili olabilir ya da sizin dışınızda yaşadığı başka stres faktörlerini size yansıtabilir. Bu durumda iki tarafında kendini güvende hissettiği bir ilişki ise durum yeniden çerçevelendirilebilir, üzerine konuşulabilir ve tamir edilebilir. 
Kısacası bir kişi kendi haklarını koruduğunda, gerçek hislerini ifade ettiğinde, ilişkilerde kendi önceliklerini göz ardı etmediğinde güvenli davranıyor demektir. Bu çerçeveyi oluşturabilmek için de ilişkilerde hayır diyebiliyor olmanız gerekmektedir.

Bazen bu kemikleşmiş, alışılagelmiş davranışı değiştirmek çok zor olabilir. Özellikle bu tür değiştirmekte zorluk çekilen davranışların erken çocukluk döneminde ya da çok temel ve önemli ilişkilerde (ebeveynlerimizle ilişkimiz gibi) öğrenilmiş olunabileceği ve hayatınızın bir döneminde işlevsel olmuş olabileceği gerçeği önemlidir. Bu durum başa çıkılması zor duyguların anlaşılması ve temasını gerektirir. Psikolojik destek bu noktada bireyin değişim ve farkındalık sürecinde etkili olacaktır.
Özgür Bayden
Uzm. Psikolog
Si Psikoloji

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aç Değilim ama Yine de Yemek Yiyorum...

- Sıkıntılı olduğumda yemek yiyorum. - Moralim bozulunca buz dolabına yöneliyorum. - Yemekten önce sıkıntılı oluyorum. - Stesli zamanlarda yemek yemek beni rahatlatıyor. - Yemek yedikten sonra kendimi suçlu hissediyorum. - Aç değilim ama yine de yemek yiyorum. Siz de yukarıdaki durumları yaşıyorsanız eğer, bu yazı sizin için... Aç olmadığınız halde, mutlu, üzgün ya da sıkıntılı olduğunuz zamanlarda yemek yiyebilirsiniz. Fiziksel açlık  dışındaki nedenlerle yemek yeme aktivitesine “duygusal yeme” denir. Peki duygusal yemeniz olup olmadığını nasıl anlarsınız? Fiziksel açlık yavaş yavaş belirirken, duygusal yeme aniden olur. Fiziksel açlık bekleyebilir, duygusal yeme hemen giderilmelidir. Fiziksel açlıkla yiyorsanız doyduğunuzda durabilirsiniz ancak duygusal yeme ile yiyorsanız doymuş olsanız bile yemeğe devam edersiniz. Gerçekten açlık nedeniyle yemek yiyorsanız pek çok seçeğene açık olurken, duygusal yeme ile yediğinizde genellikle; pizza, çikolata,...

Cinsel Mitler

Cinsellik insan yaşamındaki en haz verici ve en temel gereksinimlerden biridir. Kişinin başka bir kişiyi bedensel ve ruhsal olarak tanımasına, kabullenmesine ve çok özel bir haz alışverişine olanak veren, en üst yakınlaşma eylemidir. Cinsellik de yemek yemek, giyinmek, temizlenmek gibi öğrenilmesi gereken bir eylem olmasına rağmen maalesef genellikle hakkında hiç konuşulmayan, yokmuş gibi davranılan bir konudur. Toplumsal bir eylem olduğu için; kültürel etkilere açıktır. Kuşaktan kuşağa aktarılan bilgiler kişilerin cinselliği yaşamasında önemli bir etkendir; çünkü kişiler bu bilgilerle neleri yapıp, neleri yapmamaları gerektiğini öğrenmiş olurlar. Öğrenilen, bir diğer deyişle aktarılan yanlış inanışlar kişilerin cinsel yaşamlarında sorun yaşamalarına ve dahası cinsellikte haz ve doyuma ulaşmalarına engel olabilir. İşte bu konudaki yaygın yanlışlara “cinsel mit” diyoruz. Yapılan araştırmalar sadece cinsellikle ilgili mitlerin öğrenilmesinin bile kişilerin yaşadığı cinsel sorunları az...

Travma Ve Akut Etkileri

Ruhsal travma dediğimizde bireyi yada yakınlarını etkileyen doğal afetler  (deprem, sel vb.) ile ortaya çıkan, insan kaynaklı (savaşlar, patlamalar, saldırılar, tecavüzler, iskenceler  vb) olusan ve kontrolümüz dışında ani gelişen (kaza, yakınlarımızın kaybı vb) olaylardır. Bu ve benzeri olaylara karşı bireylerin etkilenme düzeyleri farklılık gösterir. Dolayisiyla ruhsal travmayı olaylarla değil olayların yarattığı etkiler  ile tanımlamak daha doğru olacaktır. Ruhsal travma bireyin ruhsal ya da fiziksel  bütünlüğünü sarsan veya tehdit eden dehşet, çaresizlik, korku duygularının yoğun yaşanmasına neden olan olaylar ve yaşantılardır. Bütün bu yoğun duygular yaşantısal bazı sonuçlara ve günlük hayatımızda bazı zorluklara neden olur. Olayın tekrar tekrar zihnimizde canlanması ya da olayı veya bir kısmını hatırlayamama, rutin işlerimize adapte olmakta güçlük, yoğun duygusal iniş çıkışlar, travmatik olayı içeren kabuslar  ve  bunlara bağlı olarak uykusuzluk ya...